Özgür Özel’den Sert Suriye Eleştirisi: “Erdoğan Kazanmadı, ABD ve İsrail Kazandı”

Özgür Özel’den Sert Suriye Eleştirisi: “Erdoğan Kazanmadı, ABD ve İsrail Kazandı”

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL: “SURİYE’DE ERDOĞAN KAZANMADI; İSRAİL, ABD KAZANDI” “SIĞINMACILARIN BİR AN ÖNCE GİTMESİ GEREKİYOR”

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, CHP Parti Meclisi Toplantısının açılışında konuştu. Genel Başkan Özel, “Değerli Parti Meclisi üyelerimiz, 22 Kasım’daki Parti Meclisi toplantımızdan sonra bugün tekrar bir aradayız. Bugün hem ülkenin gündeminde çok önemli yer tutan, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin, son seçimlerin birinci partisi ve önümüzdeki yapılacak ilk genel seçimlerin iktidar partisi olarak sırtında ağır bir yük, önemli bir sorumluluk ve Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli sorunlara çözüm önerilerini dile getireceği kıymetli bir sürecin içindeyiz” dedi. Özel, şunları söyledi:
 

“81 İLDE GÖREV YAPACAKSINIZ”
“Sizler 81 ile Parti Meclisi üyelerimiz olarak milletvekillerimizle birlikte, MYK üyelerimizle birlikte gittiniz. 81 ildeki partimizi, ülkeyi nasıl yöneteceğine, ülkenin önemli, kronik ve uzun süredir çözülmeyen, vatandaşı çok rahatsız eden sorunlarına Cumhuriyet Halk Partisi’nin hangi çözüm önerileri ile yaklaştığı, bu konuda yerelde bu meselenin nasıl algılandığı ve yerelin taleplerinin program sürecimize hangi katkıları yapabileceğine yönelik çalışmalarınızda 81 ile gittiniz. İl Danışma Kurullarımız tamamlandı. Şimdi 973 ilçede sizlerin yönlendirmeniz, yol göstermeniz, çizdiğiniz çerçeveler dahilinde İlçe Danışma Kurullarımız yapılacak. Ardından tekrar İl Danışma Kurulları ile illerin programımıza yönelik değerlendirmelerinin, önerilerinin raporlaştırılacağı süreç başlayacak. O zaman da yine 81 ilde sizler görev yapacaksınız.”
 

“BAŞARILI KALKINMA PROGRAMLARINA BAKIYORUZ”
“Ardından tematik toplantılarla ilerleyeceğiz ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye’nin sorunlarına hangi hükümet programı ile yaklaşacağını, hangi sorunu hangi vadede ele alacağını ve nasıl çözeceğini, hem kendi bugüne kadarki çalışmaları, hem illerdeki, ilçelerdeki çalışmalar, hem de yapılacak tematik toplantılarla, akademisyenlerden, meslek odalarından, barolardan, sendikalardan, sivil toplum örgütlerinden aldığı geri dönüşlerle, katkılarla, hem de dünyada başarılı sosyal programlar uygulamış, başarılı kalkınma programları uygulamış sosyal demokrat partilerin iktidarında güçlenerek ilerlemiş olan iyi örneklere de bir yandan bakıyoruz. Onlarla da birleştirerek, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2’nci yüzyılının ilk iktidarında Türkiye’ye ne önerdiğini hep birlikte konuşuyor olacağız.”
 

“SURİYE KONUSUNDA SİYASİ İLLÜZYON ÇABASI VAR”
“İşte böyle sorunlardan biri, bugün Türkiye’nin gündeminde Suriye, Suriyeli sığınmacılar, terör ve Kürt sorunu meselesinin hep bir arada konuşulduğu, tartışıldığı ve Türkiye’de ana gündem haline geldiği ama esas vatandaşın gündemi noktasında da ciddi tartışmaların yürüdüğü bir sürecin içindeyiz. Malum Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sınır komşumuz Suriye ile Türkiye’nin ilişkilenme meselesine, komşunun toprak bütünlüğüne saygısız, komşudaki iç savaşı kışkırtan, oradaki devlet dışı unsurları alan, eğiten, donatan, yollayan, savaştıran meselenin ilk başından beri karşı olduk. Biz Suriye’ye, Esad’a ilk başından beri demokratikleşmesi, Suriye’yi temsil edecek yani sadece Arapları değil, sadece Suriye’deki bir kesimi değil, Arapları, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürtleri, Türkmenleri, tüm etnik ve mezhebi grupları temsil edecek bir hükümete, demokratik seçimlere, demokrasiye, uluslararası kuruluşların denetimine açık bir rejime ulaşması konusunda Esad ile kurduğumuz ilişkinin, Suriye’ye yaptığımız tavsiyenin özü ve kökü bugüne kadar buydu. Bu sırada Erdoğan, ‘Suriye’de önce Esad’ı devirelim, ondan sonra gerisine bakalım’ diye bir anlayışa sahip oldu. 2011 yılından itibaren. Peki öncesinde ne vardı? Öncesinde Esad ile el ele fotoğraf vermeler, ailecek tatile gitmeler, Esad’ı övmeler, güzellemeler... Peki o zaman Suriye’de demokrasi vardı da Erdoğan bunları övüyordu, sonra Esad birden diktatörlüğünü ilan etti ve Erdoğan bununla kavgaya mı karar verdi? İşte bugünlerde Türkiye’de yapılmaya çalışılan illüzyonun temelinde bu var. Bir siyasi illüzyon çabası var.”
 

“ESAD HEP DİKTATÖRDÜ”
“Sanki Esad diktatörmüş, Erdoğan da Esad’ın diktatör olduğunu öğrendiği andan itibaren onun karşısında durmuş gibi. Oysa Esad hep diktatördü. Babası diktatördü, kendisi diktatördü. O içimizi sızlatan hapishaneler hep doluydu muhaliflerle. Suriye’de rejim kapalıydı. İşkence şüphesi hep vardı. Erdoğan o zamanlar Esad ile kol kolaydı, yan yanaydı, el eleydi. Esad bir günde diktatör olmadı, Esad hep diktatördü. Ama konjonktür gereği Esad’ı bir zamandan sonra İsrail’in, Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın vesayet savaşları yapmaya başladıkları noktada Türkiye’ye de bir rol biçildi. Erdoğan da kendisine verilen role uygun olarak orada yeni bir tutum aldı. Yıllarca bu sefer Esad’a, eski dostu Esad’a ‘Esed’ diyerek, ‘eli kanlı’ diyerek, ‘diktatör’ diyerek onu yıkmanın yollarını aradı. Bu 13 yıl boyunca mümkün olmadı. 2024 yılında bu bir anda Erdoğan’ın da açıkça ifade ettiği gibi, onun da beklemediği bir anda, ABD ve İsrail’in planıyla, Rusya’nın ikna edilmesiyle, İran’ın takatsizliğini de fırsat bilerek Suriye’de rejime karşı Türkiye’nin aslında İdlib’de, Astana sürecine göre tutması, silahsızlandırması gereken cihatçı gruplardan oluşan HTŞ, Şam’a doğru yürüyüşe geçti ve Erdoğan’ın iki gün öncesinde kendi ifadeleriyle söylediği, Cumhurbaşkanlığı sitesinden okuyorum: ‘Esed’e bir çağrımız olmuştu. Gel görüşelim ve Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyelim, tayin edelim’ demiştik. Ne yazık ki Esed’den bu işe olumlu bir cevap alamadık. Şu an itibariyle İdlib’den sonra İdlib zaten tamam ama Humus yine muhaliflerin elinde. Şam’a doğru bir ilerleyiş söz konusu. Bütünüyle bölgede devam eden bu sıkıntılı yürüyüşler, arzu ettiğimiz şekilde değil. Gönlümüz bunları istemiyor. Maalesef bölge sıkıntıda.’ Bunu 6.12.2024 tarihinde, Esad düşmeden 36 saat önce cuma namazının çıkışında söylüyor.”
 

“ERDOĞAN KAZANMADI; İSRAİL KAZANDI, ABD KAZANDI”
“Yani bir siyasi illüzyonla ‘Efendim Suriye’de Erdoğan başardı…’ Erdoğan başarmadı. ‘Erdoğan kazandı.’ Hayır, Erdoğan kazanmadı. Suriye’de İsrail kazandı, ABD kazandı ve Suriye’de Türkiye’nin aslında ulusal çıkarlarına ne kadar hizmet edeceği belli olmayan bir ara dönem başladı. Şimdi bu noktada soğukkanlı olmak, doğruları savunmak lazımken, 31 Mart seçimlerinin yenilgisini Suriye’de yaşananlarla telafi edip moral bulmaya çalışan bir iktidar ve bir siyasi illüzyon çabasıyla karşı karşıyayız. Ama önce Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumunu net olarak koyalım.”
 

“CHP OLARAK DÖRT ÖNCELİĞİMİZ VAR”
“Dört önceliğimiz vardır. Bunlardan birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. İkincisi, tüm Suriyelileri temsil edecek, insan haklarına saygılı bir rejimin oluşması, komşumuzun istikrar bulmasıdır. Orada bulunan askerlerimizin güvenliği, Türkiye’deki yurttaşlarımızın huzuru ve refahının sağlanması önemlidir. Son olarak da dördüncü ve en önemli önceliğimiz, Türkiye’deki Suriyelilerin bir an önce güvenle evlerine dönmesidir. Bu dört öncelikli konuda çok hassas, çok soğukkanlı ve çok kararlı olmak gerekiyor. Bunu açıkça ifade etmek isterim. Erdoğan’ın duyduğu heyecanın sokakta olmadığını görüyoruz. Milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, bizzat ben, Erdoğan’ın Türkiye’yi ortak etmeye çalıştığı heyecana sokak ortak olmuyor. Televizyon ekranlarında konuşan yorumcuların heyecanı televizyonları izleyenlere geçmiyor. Çünkü herkes biliyor ki Türkiye’de yapılan dünya kadar yanlışın sonucunda, 13 yılın sonunda Türkiye kazanmadı. Türkiye 13 yılda 283 şehit verdi, evladını kaybetti. Türkiye roketlerle başta Kilis ve Karkamış olmak üzere sınır illerinde, ilçelerinde dünya kadar sivil kayıp verdi. Ülkemizde 4 milyonu aşan Suriyeli sığınmacı var ve tam 200 milyar dolar kaybettik. ‘Kazandık’ demek için ya para kazanırsınız, ya askeri bir başarı kazanırsınız, toprak kazanırsınız ki biz bir karış toprağını vermeyen, kimsenin bir karış toprağında gözü olmayan Atatürk’ten miras geleneksel dış politikaya sahibiz. Ama 283 şehit vereceksin, sivil şehitler vereceksin, 4,5 milyon sığınmacının Türkiye’ye gelmesine sebebiyet vereceksin, 200 milyar dolar para kaybedeceksin ve 

13 yılın sonunda ‘Ben haklı çıktım’.
Sen haklı çıkmadın, 13 yılın sonunda Cumhuriyet Halk Partisi haklı çıktı. Endişeli olanlar haklı çıktı ve Türkiye çok büyük kayıplara uğradı.”
“EN AĞIR ŞEKİLDE BEDEL ÖDÜYORUZ VE ÖDEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
“Bugün Türkiye’de 810 bin Suriyeli çocuk okuyor okullarda. 150 milyon poliklinik yapıldı. Bizim hastamız yerine bizim doktorumuz, 150 milyon kere Suriyelilere poliklinik yaptı. 2 milyon ameliyat gerçekleşti Türkiye’de. 2 milyon ciklet dağıtsan ciddi maliyettir. Anestezisi, ilacı, personeliyle, tüm giderleriyle, sağlık alanının en pahalı işinden 2 milyon tane yapıldı Suriyeli sığınmacılara. Türkiye’de 500 bin hane Suriyeli, oturuyor şu anda. Bu yüzden ‘Biz bu işten ne öğrendik?’ diyorsak, bir ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek, o ülkenin içini karıştırmak ve o ülkede bir göç dalgasına sebebiyet vermenin ağır maliyetleri olduğunu öğrendik. En ağır şekilde bunun bedelini ödedik, ödüyoruz, maalesef ödemeye de daha belli süre devam edeceğiz. Şunu görmek gerekiyor. Biz Suriye’den Gazi Mustafa Kemal’den bize emanet dış politikanın ne kadar doğru ve ne kadar önemli olduğunu, şirket yönetir gibi ülke yönetilmeyeceğini, bir kişinin kararlarıyla verilen kararların ne kadar sağlıksız olabileceğini öğrendik. Biz denge ve denetlemenin, kuvvetler ayrılığının ve güçlü bir Meclis’in ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Şimdi Suriyeliler için ülkelerine dönme vakti. Bence onlar da Türkiye’den, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten miras, her ne kadar son 22 yılda olabildiğince aşındırılsa, bir parlamenter demokrasinin ne kadar önemli olduğunu ve kökleri güçlü bir demokrasiye sahip olmanın, güçlü bir tek adama sahip olmaktan çok daha güvenceli olduğunu, yaşanan bütün felaketlerin aslında tek adam rejimleri olduğunu öğrenerek döneceklerini ümit ediyoruz. Ülkelerinde bu yüzden istikrarlı, kapsayıcı, çoğunlukçu değil çoğulcu bir demokrasiye kavuşmak için irade ortaya konulması gerektiğini de ifade etmek istiyoruz.”
 

“GEÇİCİ SIĞINMACI STATÜSÜ SONLANDIRILMALIDIR”


“Bugün televizyonlarda; ‘Suriye’de rejim değişti.’ Türkiye’nin sorunu halen Türkiye’de 4 milyonun üzerinde Suriyeli var. Bunların 2 milyon 953 bininin elinde maalesef geçici sığınmacı belgesi var. Sınırdan ‘git’ dediğinde belgeyi alman lazım, vermek istemiyorlar. ‘Belgen iptal olacak’ deyince gitmekten vazgeçiyorlar. O yüzden Türkiye’deki 2 milyon 953 bin geçici sığınmacının statüsünün Suriye’deki şartlar da gözetilerek, belli bir takvim dahilinde artık sonlandırılması gerektiğini ifade etmek gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de 2,7 milyon düzensiz göçmen yakalandı. Bunların 500 bininin sınır dışı edildiği bilgisini Bakan paylaşıyor. Yani Bakan diyor ki, ‘Suriyelilerin dışında Kuzey Afrika’dan gelen, İran’dan, Irak’tan gelen, Pakistan’dan, Bangladeş’ten gelen, en çok da Afganistan’dan gelen 2,2 milyon da düzensiz göçmen var diyor, kaçak var’ diyor. ‘2,7 milyon yakaladım, 500 binini yolladım’ diyor. Yani Türkiye’de 6,5 milyona yakın kendileri burada olan, Türkiye’ye yük olan insan yaşıyor ve bu sorunların bir an önce çözülmesi gerekiyor. ‘Türkiye kazandı’ diyenlere, Türkiye 200 milyar dolar kaybetti hesabına itiraz eden varsa, çıksın karşımıza alnını karışlarım. Çıksın karşımıza.”
“HARCANAN PARANIN 50’DE BİRİ, EMEKLİYE İKİ ASGARİ ÜCRETE YETİYOR”
“200 milyar dolar harcadı Türkiye, 200 milyar dolar kaybetti bu işten. Bu 200 milyar dolar 7 trilyon lira ama altı sıfır atılmadan önceki trilyon değil atıldıktan sonraki trilyon. Yani 7 trilyon lira şu demek. 10 tane 700 milyar demek, 100 tane 70 milyar demek. Bu 70 milyar ne yapıyor? Şöyle anlatayım emekli amcamlara, teyzemlere: Geçen sene siz 10 bin lira alıyordunuz ya, 12 bin 500 lira yaptılar. Buna 33 milyar lira harcadılar. Biz ‘Bir asgari ücret ver’ demiştik. Yani size bir sene boyunca 17 bin lira verselerdi, 66 milyar lira paraya ihtiyaç vardı. Vermediler. Bu para 70 milyar, o lazım paranın 100 katı. Yani 7 trilyon lira, emeklilere asgari ücret vermek için lazım olan paranın 100 katı. Örneğin emeklilere iki asgari ücret versek, bugün emekli maaşını 35 bin lira yapmaya kalksak bize Suriyeliler harcanan paranın 50’de biri yetiyor. Ya da asgari ücret üzerinden baktığımızda, biz ‘Asgari ücreti 30 bin lira yapalım’ diyoruz ya ‘Ama asgari ücret esnafı ezmesin.’ ‘30 bin lira yaptığımız asgari ücret, küçük esnaf için 24 bin lira olsun. 6 bin lirasını devlet işçi başına teşvik olarak versin’ diyoruz ya, oraya lazım para 250 milyar. Bu para onun tam 35 katı. 35 katı... O yüzden bu para çok büyük bir para.”
“6 ŞUBAT DEPREMİ BİR YIKTI, BU HARCAMA İKİ KERE YIKTI”
“Ama son olarak şöyle söyleyeyim. Türkiye’de ‘asrın felaketi’ dediler ya yaşadığımız depreme, hepimizin yüreği yanıyor hala; 6 Şubat. Asrın felaketinin maliyeti, Erdoğan’ın hesabına göre 100 milyar dolar. Suriyelilere harcadığımız para, 200 milyar dolar. Deprem bizi 6 Şubat’ta bir yıktı, Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Suriye politikası iki kere yıktı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kuruş vermedi Suriyeli sığınmacıların İstanbul’a, Ankara’ya, Mersin’e, Adana’ya, Kilis’e, İzmir’e ya da kendi belediyelerine yarattığı yeni yük için bir lira vermedi. Onlara dünya kadar sosyal yardım yapıldı, dünya kadar katkı sağlandı. Bir lira vermediği gibi örneği Kilis’e 109 bin kişilik para yolluyor İller Bankası’ndan, 300 bin kişiye bakıyor Kilis Belediyesi. 300 bin kişiye hizmet ediyor, 300 bin kişilik su tüketiliyor, 300 bin kişilik atık su üretiliyor, 300 bin kişinin çöpü toplanıyor 109 bin kişinin parasıyla. Dönmüş şimdi bize ‘Efendim belediyeleri silkeleyin’ diyor. Belediyelerin hala daha alacaklarına el koymaya çalışıyorlar. Yahu artık bu sığınmacı sorununu belediyelerin de milletin de sırtından silkeleyin, ondan sonra gelin nereyi silkeleyecekseniz silkeleyin. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyeleriyle uğraşmayı artık bu tarafından bırakın. SGK’nın toplam 100 lira alacağı var, 10 lirası belediyelerden. Bunun için de AK Parti’si, İYİ Parti’si, DEM’i, CHP’si hep birlikte. 100 liralık alacağın 10 milyarı için bunları yaşatıyor. Maaş ödeyemeyelim diye uğraşıyor. Ama 100 liralık paranın 90 lirasının tamamı, yandaşlarının SGK’ya olan borçları. ‘Açıkla’ diyoruz, altı ayda bir açıklaması gerekirken, o listeyi açıklamıyor, açıklamıyor, inat ediyor. Ama buradan iddia ediyorum. Açıkla biz mahcup olalım. Kimlerin SGK’ya borcu varmış? En büyük borçlu dev şirketler kimmiş? Hangi ihaleleri almış, kimlere aitmiş? Hepsini birden görelim.”
“KOMİSYONLAR ZAMANI DEĞİL HAREKETE GEÇME ZAMANIDIR”
“Şimdi tabii bugün Dış Politika Danışma Kurulumuz son bir ayda üç kez, Milli Güvenlik Danışma Kurulumuz son bir ayda üç kez, Karma Komisyon bir kez toplandı. O yedi toplantı ışığında Göç Politikaları Danışma Kurulumuzu çağırmış, onlara görevler vermiştik. Bugün onların bir ara sunumunu aldık, çalışmaya devam edecekler. Ve bu sürecin sonunda Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye’nin önüne koyacağı, Suriyelilerin memleketlerine dönmesi için takvimlendirilmiş, teşvikler, gerektiği zamanda insani sınırları terk etmeyen ama bazı zorlamalar ve devamında da bu işin nasıl takip edileceğine yönelik olarak bir programı çalışıyorlar. Biz aynı programı önce hükümetten duymak istiyoruz. Onlardan bu takvimi görmek istiyoruz. Ama bunda geciktikleri takdirde bunu Türkiye’nin önüne ve hükümetin bir ödevi olarak hükümetin önüne, yürütmenin önüne koymak durumundayız. Burada Meclis’te bulunan tüm siyasi partilerin kendi önerilerini ortaya koymalarını, çeşitlendirmelerini, gerekirse bunun Meclis’te bir genel görüşmeyle tartışılmasını öneriyoruz. Ama bu meseleyi bazı muhalefet partileri, ‘Efendim komisyonlar kuralım, komisyonlarda bakalım.’ Komisyonlar kurma zamanı değildir, harekete geçme zamanıdır. Tüm partilerin ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu konudaki önerileri elbette olacaktır. Ama biz Erdoğan’ın ne yapmak üzere olduğunu görmek ve bilmek istiyoruz.”
“AVRUPA BİRLİĞİ’Nİ BURADAN BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ”
“Bugün AB Komisyonu Başkanı Sayın Von Der Leyen ile bir görüşmesi vardı. Şimdi bu görüşmeyi yapan Von Der Leyen’e ve şahsına, kurumuna duyduğumuz saygı bir yana, Avrupa Birliği’nin bu yeni pratiğini reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Normal zamanlarda, geçim zamanında bütün büyükelçiler burada, ziyaret ediyorlar, görüşülüyor, konuşuluyor. Ama kriz zamanlarında Avrupa Birliği yeni bir pratik geliştirdi. Merkel’den patentli. Gidiyor Erdoğan’la oturuyor, konuşuyor, bir anlaşma yapıyor, el sıkışıyor, işini görüyor. Burası bir demokrasi, bütün eksiklerine rağmen bir demokrasi. Buranın son yerel seçimlerde birinci partisi olmuş Ana Muhalefet Partisi var. Bu parlamentoda temsil edilen AKP ve MHP dışında 11 tane daha siyasi parti var. Bu ülkenin kuralları var, kurumları var. Bu ülkeyi bir Orta Doğu coğrafyasının tek adam rejimi gibi göremezsiniz. Onunla gidip anlaşıp, işinizi göremezsiniz. Avrupa Birliği’ni buradan bir kez daha uyarıyoruz ki, Merkel’in bir geliştirdiği ve Orta Doğu‘daki güçlü tek adamlarla en sıkış, anlaş, anlaşma gizli kalsın, görünür meseleleri söyleyin ama buzdağının alt tarafında dünya kadar haksızlık, dünya kadar hak ihlali.. Örneğin işte ‘Türkiye’ye verelim 6 milyar Euro‘yu, bizim yerimize sığınmacılar için açık hava hapishanesi olsun.’ Ne oldu?, Ne gördük, teker teker ne gördük? Ben ne gördüğümüzü söyleyeyim. Biz karaya vuran Aylan bebekleri gördük. Yunanistan’ın patlattığı botlarda ölen 3 bin insan gördük, Ege’de boğulan 3 bin insan gördük. Bütün Afrika’dan ve Ege’den harekete geçen 30 bin kişinin Akdeniz’de boğulduğunu, 3 bininin Ege’de, toplam 30 bininin Akdeniz’de boğulduğunu gördük. Ve buradan insanlık tarihinin en utanç verici fotoğrafı çekildi Muğla’nın Bodrum‘un sahillerinde. Aylan bebeği gördük. O Afrika’da başında akbabanın durduğu aç çocuk fotoğrafı, belki fotoğrafı çeken akbabayı kovmuştur diye bir ümitle bakıyorsun fotoğrafa. Aylan bebekte o umut da yok. O yüzden gidip de bir tek adamla el sıkış, anlaş, parayı teklif et, görünen madde bu olsun, görünmeyen madde yumuşak yazılacak, eleştiriler olsun. AİHM kararlarına uyulmamasına, görüntüde tepki vermekler olsun. Böyle insanlık dışı anlaşmaları asla kabul etmiyoruz ve Sayın Von Der Leyen’e diyorum ki, ‘Bu ülke Erdoğan’ın bütün yıpratmasına, yok saymasına, işlevsizleştirmesine rağmen bir parlamentosu olan, son seçimleri, yerel seçimleri muhalefetin, Ana Muhalefet Partisi’nin kazandığı, yapılacak ilk seçimlerde de kuvvetler ayrılığına dayalı, hukuk devletini geri getirecek olan bir iktidar namzeti Cumhuriyet Halk Partisi'nin bulunduğu bir ülkedir. Bu ülkede tek adamla en sıkışıp işinizi göremezsiniz.”
“BU İKTİDAR, BİRKAÇ MİLYAR DOLAR İÇİN BAE’YE KARDEŞİNE SARILIR GİBİ SARILMIŞTIR”
“Tabii bu iktidarın değişken dış politikası meselesini kısa kısa hatırlatmak gerekiyor. Ama ilk önce şunu söylemek gerekiyor. Bu iktidar sadece Esad-Eset ikilemi ile bir çelişki yaşamış değil, bu iktidar ‘15 Temmuz darbesini yaptı’ deyip hakkında manşet manşet kendi kanallarından ‘darbenin finansörü’ deyip söyleyemeyeceğim ağır hakaretleri manşetlere taşıyan bu iktidar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne birkaç milyar dolar için kardeşine sarılır gibi sarılmıştır. Bu iktidar, ‘Cemal Kaşıkçı‘nın utanç verici bir şekilde Türkiye’de öldürülüp parçalanıp, asitlerde eritilip yurt dışına parçaları taşınmış bir muhalif gazeteciyi öldürdüler’ diyen, ‘Bunun hesabını verecekler’ dedikten sonra birkaç milyar dolar karşılığında Suudi Arabistan‘la sarılmış, barışmış, elindeki cinayet dosyasını teslim etmiştir. Bu iktidar Mısır’da Sisi’ye demediğini bırakmamış, ‘katil’ demiş, ‘darbeci’ demiş, meydanlarda yuhalatmış, bizim belediye başkan adaylarımızı Sisi’ye benzeterek güya adayları ve Sisi’yi aşağılamış ama sonra her şeyi bırakıp Sisi’yle canciğer kuzu sarması olmuştur. Bu iktidar İsrail’e lafta itiraz edip geçen sene nisan ayına kadar çatır çatır, nisandan sonra da örtülü biçimde cayır cayır ticareti sürdürmüştür. Ve Rahip Brunson da ‘O papazI vermeden bu papazı vermem’ dedikten sonra, bir sert yaptıktan sonra Trump hızla Rahip Brunson’ı Oval Ofis’e fotoğraf çektirmeye yollamıştır. Ama bu süreçlerin hepsi takip edilirken, diğer bir taraftan da bu iktidar İsrail’le güya kavga ederek, güya Netanyahu’ya laf söyleyerek ama akıl almaz bir sürecin içine gelmiştir.”
“TRUMP’IN O MEKTUBU BENİ NE KADAR UTANDIRDIYSA, BU AÇIKLAMASI DA O KADAR UTANDIRDI”
“Şu anda Suriye’de yaşananlara en çok sevinen iki grup var. Bir, İsrail, iki AK Partililer. İsrail’le AK Partililer aynı şeye bu kadar çok seviniyorlarsa burada Türkiye’nin çıkarına olmayan, hepimizin bilmediği ya da herkesin bilip de kimsenin söyleyemediği bir şeyler var. Bizim göçmenlerin deyimiyle ‘Bu işte bir enayilik var.’ İsrail’in planının Amerika tarafından Türkiye’ye söylenip, Rusya ikna edilip ortaya çıkan kompozisyonun sonunda bugün Trump’tan dün akşam Türk televizyonlarında AK Parti‘ye müzahir isimlerin, kalemlerin, seslerin ve sözlerin coşkusu vardı. Ne demişti Trump? Erdoğan’a ‘Çok iyi anlaştığım biri’ demiş. ‘Çok güçlü ve kuvvetli bir ordu kurdu’ demiş. Keşke TSK’yı kastediyor olsa. Hepimiz biliyoruz ki HTŞ‘yi kastediyor. ‘Şu anda Suriye’de çok fazla belirsizlik var, Suriye’nin anahtarı bence Türkiye’nin elinde olacak’ demiş. ‘Çok akıllı, çok zeki adam ve çok sert’ demiş. ‘Dünya çok fazla can kaybına yol açmadan dostça bir devralma gerçekleştirdi’ demiş. ‘Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde olacak bunu söyleyen kimseyi duymamışsınızdır ama bu böyle’ demiş. ‘Türkiye isyancıları destekleyerek ilerledi’ demiş ve Erdoğan’ın ‘akıllı’ olduğunu söylemiş. Bu tonu hatırlıyor musunuz? Bu ton Trump‘ın Erdoğan’a yazdığı tehdit mektubundaki ton. Ton aynı ton. Yukarıdan bakıyor. Sırtını sıvazlıyor şimdi. Geçen sefer tehdit ediyordu. O mektubun anahtar kelimesi ‘akıllı ol, aptal olma’ydı. Bu mektubun anahtar kelimesi ‘Erdoğan akıllı davranıyor.’ Bu mektup, bu açıklama sadece bir övgü değil, aba altından sopa göstermek var. Abinin, büyük abinin mahalledeki bıyıkları yeni terleyen kabadayı delikanlının sırtını sıvazlaması var. Ona verdiği görev var, ödev var. ‘Aksi takdirde başına geçmişte ne geldi, onu hatırla’ var. Anahtar kelimeler özellikle seçilmiş, ton aynı ton. Vallahi Trump‘ın dünkü bu açıklamasına sevinen AK Partililere diyorum ki, ‘Trump’ın o mektubu beni ne kadar utandırdıysa, bu açıklaması da o kadar utandırdı.’ Sizin partinizin Genel Başkanı bu bu tonu duymaya ve siz bununla mutlu olmaya devam edebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bunu hak etmiyor, o yüzden onu değiştireceğiz. Böyle konuşamayacakları bir Cumhurbaşkanımız olacak.”
“AMERİKA İLE ÇOK DAHA CİDDİ BİR TONDA KONUŞMANIZ LAZIM”
“Diğer yandan tabii ki Suriye’deki bu büyük gelgitlerin sonucunda şimdi geldiğimiz noktada bu sığınmacıların bir an önce gitmesi gerekiyor. Bununla ilgili de Erdoğan’la taban tabana zıt düşünüyoruz. Erdoğan ne diyor? ‘İsteyenler gider, kalanlar başımızın üzerindedir’ diyor. Artık bu işin ensarı, muhaciri falan kalmadı. Şu anda Suriye’de şartların bugün gitmeye elverişli olmadığını söyleyene ‘eyvallah’ derim. Ama şöyle demesi lazım. ‘Suriye hızla istikrara kavuşacak, buna katkı sağlayacağız ve hepsini memleketlerine yollayacağız’ demek yerine, diyor ki, ‘Suriyelilerin başımın üstünde yeri var.’ Vallahi senin üzerinde başının üzerinde değil onlar, bu ülkedeki yoksulların aşı üzerinde oturuyorlar, işi üzerinde oturuyorlar. Bu yüzden de bizim yoksulumuz yerine bakılan, ilaçları karşılanan, ameliyat masrafları karşılanan, dünya kadar masraf edilen, bizim işsizimiz yerine istihdam edilen 4.5 milyon Suriyelinin bir an önce memleketlerine dönmesi için bir dizi tedbirin bir an önce harekete geçirilmesi gerekiyor. Suriye’nin askeri ve siyasi istikrarına kavuşması için Amerika’yla onun sizinle konuştuğu bu tonda değil, sizin onlarla çok daha ciddi bir tonda konuşmanız lazım. Avrupa Birliği ile yaptığınız görüşmelerin temelinde Suriyelilerin Suriye’de, bütün Suriye’yi temsil eden bir yönetime hızla kavuşması, uluslararası denetime girmesi, bu sağlanana kadar uluslararası kuruluşların harekete geçirilmesi, mutlaka orada askeri istikrarın da çok uluslu yapılar tarafından gözetilmesi, siyasi istikrarın büyük bir kararlılıkla savunması ve getirilmesi, ardından da ekonomik istikrara bölgenin kavuşturulması lazım. Bunların yapılacağı süreçte Avrupa Birliği’nin elinin taşın altında olması lazım. Birleşmiş Milletler’in özellikle Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin mutlaka sürecin tam ortasında olması lazım. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın, Asya Altyapı ve Yatırım Bankası’nın da Suriye’nin yeniden ayağa kaldırılması için mutlaka kapsamlı projelerle, kapsamlı paketlerle, kapsamlı programlarla bu işin tam ortasında olması lazım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuları, bu kurumları çok büyük bir kararlılıkla takip ediyoruz ve bu konuda Türkiye’nin çok ısrarcı ve meseleye kararlı şekilde yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz. Sorunun kalıcı çözümü için meseleye ‘Giden gider kalan kalır’ değil, ‘Tamamını memleketlerine göndereceğiz, uygun şartlar sağlayacağız, dönüşleri bir takvim dahilinde önce teşvik edeceğiz sonra da artık buradaki ayrıcalıkları tamamen ortadan kaldıracağız’ denmesi gerekiyor. Bir eve dönüş paketi var, ama bu Almanya’nın önerdiği gibi nakit değil, o parayı alıp bir kapıdan çıkıp öbür kapıdan girmeyi asla kabul etmiyoruz. Mutlaka ve mutlaka bu yaratılan kaynakların önce Suriye’deki barınma sorununu, sonra oraya gidecek memleketlerine dönecek olanların en acil ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde çözülmesini, okulların ve ardından mutlaka fabrikaların, işyerlerinin hayata geçirilmesi noktasında büyük bir emek, gayret ve dünyadan sağlanan finansmana ihtiyaç olduğunu ifade ediyoruz.”
“TEŞVİK MEKANİZMALARI HAYATA GEÇİRİLMELİ”
“Elbette belediyelerimizin açıklamaları son derece kıymetli. ‘Biletler bizden, araçlar bizden, kamyonlar bizden.’ Hepsini yapabiliriz. Ama oraya gideceklerin evlerinin, okulunun ve işinin olması gerekiyor. Bu konuda Sanayi ve Ticaret Gölge Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmanın sonunda, Türkiye’nin hepimizin içini sızlatan bir şekilde Türkiye’deki bir asgari ücretlinin aldığı maaşın kendisi için çok düşük, bunu ödeyen bir ihracatçı için ise çok yüksek, hele hele tekstil ihracatçısıysa çok yüksek olduğunu ve bu açmazın yapısal sorunlardan kaynaklandığını her seferinde ifade ediyoruz. Bu yüzden Türkiye’de fason tekstil üreticilerinin teker teker Mısır’a, Türki cumhuriyetlere hatta Kuzey Afrika’ya taşındığını biliyoruz. Türkiye’de bazılarının ise Suriyelilerin ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının kayıt dışında da olsa bazı sektörleri ayakta tuttuğunu ifade ettiklerini biliyoruz. Onun için Mısır’a değil, Kuzey Afrika’ya değil eğer taşınacaksa fabrikalar Suriye’ye taşınmasını, Türkiye sınırına yakın yerlerde çok sayıda Suriye’nin istihdam edilebileceği hem sektörün çok uzak coğrafyalara gitmesi, yeni maliyetlere katlanması, yeni zorluklara katlanması yerine Türkiye’nin yanı başında Suriyeli çalıştıracaklarsa Suriyeli çalıştıracakları şekilde bir planlamayı Türkiye’nin önüne koymayı, bu noktadaki çok ciddi teşvik mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
“DEVLET KARARLILIĞININ TBMM ELİYLE YAPILMASI GEREKTİĞİNİ İFADE EDİYORUZ”
“Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaptırdığımız çalışmalarından gelen erken sonuçları değerlendirdik, değerlendirmeye devam ediyoruz. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların, Suriye’ye gitme motivasyonları ve Türkiye’de kalma motivasyonlarının en net şekilde ölçme değerlendirmeye tabii tutup odak grup çalışmalarından çok önemli ipuçlarını buluyoruz, bunun en ciddi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin çocuklu aileler, çocuklarının geleceği, özellikle üniversite eğitimleri için sürekli kaygı ifade ediyorlar. Türkiye’de doğmuş ya da Türkiye’de bulunanların Türkiyeli öğrencilerin yerine ya da önüne değil ama Türkiye’ye yurtdışından dünya kadar yabancı öğrenci gelirken Türkiye’de eğitim almak istediklerinde, burada öncelik sahibi olabileceklerini değerlendiriyoruz. Yine belli bir tarihe kadar gitmeleri şartıyla zaman zaman Türkiye’ye ayrıcalıklı vizelerle gelip dönebileceklerini, kısıtlı süreli vizelerle Türkiye’de tatil yapabileceklerini, Türkiye’ye gelip gidebileceklerinin güvence altına alınabileceğini öneriyoruz. Yine belirli bir yaşın ilerisindekilerin tabii Türkiye’de Türklere parayla sağlanan birçok olanaktan ücretsiz de yararlanmalarının verdiği imkanla, Suriye’de hastalıklarına çare bulunamayacağını, ileride kötü bir hastalığa yakalanırsa Türkiye’nin kendisini iyileştireceğini, Suriye’deki çökmüş sağlık sisteminden bahisle Türkiye’de kalmak istediklerini görüp Suriyeli çözülemeyen sağlık sorunları için geçici sağlık vizeleri ile Türkiye’de tedavi olabilmelerini, belki bu amaca matuf Hatay’da ve sınır illerinde özel hastanelerin ya da mevcut hastanelerin güçlendirileceğini ya da bu hizmete özel kamu hastanelerinin oluşturulabileceğini öneriyoruz. Bu noktadaki çalışmaların tamamını ‘Bir Suriyeli niçin kalmak ister, gitmek için ne ister? Buradaki motivasyonu nedir?’ Odak grup görüşmelerinden alıyoruz ve bilimsel bir şekilde onları teşvik edecek yöntemleri dile getiriyoruz. Ama bir süre sonra bugün için bütün dünyada da öyledir. Türkiye’de de öyle. Örneğin Avrupa’da geçici sığınma statüsü altı aylığına verilir. En fazla dört kez uzatılır ve iki yılın sonunda ya yeni bir statü verilir ya da bu işe son verilir. Türkiye tam 13 yıldır fiilen, resmen de 11 yıldır 2013’te çıkardığı, 2014’te de yönetmelikle desteklediği bir kanunla geçici sığınmacı statüsünde 2 milyon 953 bin kişiyi Türkiye’de tutuyoruz. Bunların Türkiye’ye gelmesindeki sebep, bütün dünyadaki uluslararası hukuktaki gibi ülkelerindeki bir karışıklık, soykırım tehdidi, sıcak savaş ve bu savaştan kaçma motivasyonu ve toplu hareket etmeleridir. Toplu halde birçok insan bunu söyleyip geliyorsa, haklıdır mantığıyla geçici sığınma statüsü verildi. Şimdi o rejim yok. Esad yok, gerekçe ortadan kalktı. Bütün dünyada kabul ediyor ki; iklim, yoksulluk veya da ekonomik krizler geçici sığınma sebebi değildir. Geçici sığınmacılık statüsü verilemez. Bu sebepten bu durum ortadan kalktığına göre elbette belli bir takvim içerisinde, ama bu kişilere önce teşvik, ardından da ayrıcalıkları tamamen önce ortadan kaldırarak, sağlıktaki, eğitimdeki, ticaretteki ayrıcalıkları ortadan kaldırarak daha sonra da onların memleketlerine dönmesi içi fiziki değil ama düzenlemelere, kanun düzenlemelere yönelik onlara bir zorlama daha doğrusu buradaki pozisyonlarını artık Suriye’de sürdürme noktasındaki bir devlet kararlılığının böyle şiddetle, zorla değil ama kanunu düzenlemelerle ve Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle yapılması gerektiğini de büyük bir kararlılıkla ifade etmek istiyoruz.”
“ONLAR SENİN BAŞININ DEĞİL MİLLETİN AŞININ VE İŞİNİN ÜSTÜNDEDİR”
“Bu konuda bir diğer mesele de Türkiye’deki geriye kalan 2,2 milyon kişidir. Erdoğan’ın hepimizin gözlerinin içine bakarak hem Suriyeliler açısından hem de 2,2 milyon yakalandığı halde sınır dışı edilmeyenler açısından ne düşündüğünü söylemesini bekliyorum. Erdoğan’a bunu soruyorum. Bütün gazeteci arkadaşlarım ‘Ana muhalefet lideri bunu sordu, ne diyorsunuz?’ diye sorun. Çünkü Erdoğan’ın aklındaki şudur: ‘Ben bu 6,5 milyon kişinin en az yarısını, Türkiye’deki 4 milyon Suriyelinin en az yarısını vatandaş yaparsam, seçimlerde oy kullandırtabilirsem, belki bu seçimlerde bir şansım olabilir’ diye kendi çaresizliğini ülkenin felaketine dönüştürme kararlılığında olduğunu seziyorum, görüyorum ve bu konuda ciddi şekilde endişe ediyorum. Endişem seçimi kaybetme değil. Kendisini 2 milyon değil, belki 5 milyon, 6 milyon, 8 milyon farkla yeneceğimizden hiçbir şüphem yok. Ama onun vatandaşlık vermeye kalktığı Suriyelilerin bu ülkede, ülkelerinde artık ne Esad varken, ne savaş varken kalmalarının bu ülkeye en büyük kötülük olduğunu ifade ediyorum. O yüzden ‘İsteyen gider, kalanlar başım üstündedir.’ Bir daha söylüyorum. Onlar senin başının değil milletin aşının ve işinin üstündedir. Bu konuda kararlılığımızı bir kez daha ifade etmek isterim.”
“ASGARİ ÜCRETE ARTIŞTA YÜZDE 25’TEN 30-40 ARALIĞINA GELDİLER”
“Gelelim ‘Türkiye’de sokakta ne konuşuluyor?’ dediğimizde, vallahi sokakta Suriye meselesi, rejim değişimi, dünya lideri, bilmem ne gibi AK Parti’nin pompaladığı şeyler değil de ‘Ne zaman gidecekler?’ Bir de ‘Benim asgari ücretim ne olacak?’ konuşuluyor. Bugün şunu memnuniyetle izliyorum. Asgari ücret tartışmaları çıktığında dediler ki, ‘Biz gerçekleşen enflasyona göre zam verirsek, bu enflasyonu artırır.’ Ki külliyen yalan. ‘Hedef enflasyona göre verelim’, yani yüzde 25. Yani seçimden önce gerekirse yılda 3 kere daha zam yapar, yani martta, temmuzda ve ekimde ayarlama yapar, eylül sonunda. ‘Böylelikle enflasyon ayarlaması ile üç sefer, yılda dört kez asgari ücreti güncellemiş oluruz’ diyen Erdoğan, 2024 yılı boyunca bir kuruş asgari ücrete enflasyon iyileşmesi yapmadı. Buna rağmen yüzde 50 enflasyon gerçekleşti. ‘Yüzde 25’e göre zam verelim’ diyorlardı, yani yaptıkları hesap 21 bin, 21 bin 500 lira asgari ücrete milleti razı etmeye çalışıyorlar. Biz ‘30, bunun altında yokuz’ diyerek, aslında doğrusu 35’tir ama ‘30, bunun altında yokuz’ diyerek, gerçek anlamda, sadece ve sadece hiç değilse asgari ücretlinin kendi enflasyonuna göre zam almasını… Hedef 25, gerçekleşen 50 ama asgari ücretli pinpon topu yemiyor. O 50’nin içinde pinpon topu hesabı var, 50’nin içinde bakır çubuk hesabı var. Asgari ücretlinin kirasına, ulaşımına, elektrik, su, telefon, haberleşme, temel gıda harcamalarına baktığınızda ki bunun dışında zaten bir harcaması yok. Asgari ücretlinin enflasyonu yüzde 78. Bu zam verildiğinde 30 bin lira oluyor. Oysa refah payı da verilip, durumunun iyileştirilip, biz iktidarda olsak ilk erimde 35-40 bin lira yapmak gerekir. Ama bu aşamada ‘30, altında yokuz’ dedik, uzun süredir mücadele verdik. Parti Meclisimiz, milletvekillerimiz, canımız örgütümüz gece gündüz, dere tepe, fabrika servislerinden köy kahvelerine kadar vatandaşın evindeki kapısını çalmasından semt pazarlarına kadar çalıştılar. Şu anda asgari ücretle ilgili beklentinin 30 bin lira ve üzerinde gerçekleştiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz. Bu yüzden döndüler, ikisinin arasında bir formül olsun, yüzde 30-40 arası zam diyorlar. Yüzde 50’nin altında bir zam ‘Biz asgari ücretliyi, emekliyi asla ezdirmedik’ laflarını da kendilerine yuttururuz, ama bizim asgari ücret beklentimiz; ‘30, bunun altında yokuz’. Şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da sahada, sokakta, fabrikada, her yerde bu mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.”
“SÖYLEMİŞTİK, TAYYİP BEY ALTIN HESABI YAPMAYA BAŞLADI”
“Sayın Erdoğan dün ilk kez altın hesabı yapmaya başladı. Arkadaşlarıma demiştim. ‘Biz ısrarla anlatalım. En sonunda bu altın hesabına gelecek. Bizim hesabımızı konuşmaya başlayacak.’ Türkiye’de konjonktürel pek çok şey konuşabilirsiniz. Odur, budur, bir hesap şaşmaz; Fitnat Teyzemin altın hesabı şaşmaz, Mahmut Eniştenin altın hesabı şaşmaz. Bir seneye bakarsan, bin tane yalan atarsın. Dün çıkmış diyor ki, ‘Altının onsu, son bir yılda iki kat değerlendi.’ Kardeşim, ondan önceki dört yılda da başka bir şey olmuş. Fitnat Teyzem ona bakmaz. ‘Tayyip Bey geldiğinde ben emekli maaşımla sarrafa gittiğimde kaç altın alıyordum?’ Fitnat Teyzem, sekiz tane çeyrek altın alıyordu. Bugün gittiğinde kaç alıyor? 2,5. 3 bile değil. Fitnat Teyze’nin Tayyip Erdoğan’ın iktidarda olmasından dolayı her ay 5,5 çeyrek altın kaybı var. Fitnat Teyzem bu hesabı bilir. Diyor ki, ona göre evirmiş, buna göre çevirmiş, bunu yapmış ki tamamen çarpıtma hesaplar. Şunu soruyoruz biz; ‘Sen geldiğin gün Mahmut Enişte kaç para emekli maaşı alıyordu, o para ile kaç altın alıyordu?’ Yok. Sen dön buğday hesabı yap, bulgur hesabı yap. Bunları da yaparsan hepsi ortada. Ekmek hesabı, simit hesabı, çay hesabı… Bana pinpon topu ile gelme. Fitnat Teyze’ye, Mahmut Enişte’ye bakır çubukla, pinpon topuyla gelme. Herkes kendi enflasyonunu biliyor. Bu ülkede 25 yıllık bir hesap görülecekse altın hesabıyla görülür. Onun dışında ‘Yok eski seri, yok yeni seri, 10 yıl önce şu yöntemi değiştirdim…’ Hiç umurumuzda değil. Bir tane orada dengi var onun. Denginin altında bir tane şey. Birazcık parası artarsa yapıyor çeyrek altını, sıkıştırıyor oraya kötü günde dursun diye. Kefen parası var, altınla sarıp koyuyorlar. O yüzden altın hesabını yapmaya başlamış. Memnun oluyorum. Ama bu hesap emekliler için de böyle, asgari ücret için de böyle. Asgari ücret de geldiğinde yedi çeyrek altın alıyorlardı, şimdi üç çeyrek altın alabiliyorlar. Her dört çeyrek altın, bizim asgari ücretlimizin Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidarda tutma maliyetidir. Açık ve net şekilde söylüyoruz. Biz ‘Emekliye geçim haktır. Bir asgari ücret şarttır’ diyoruz. Tayyip Bey geldiğinde 1,5 asgari ücret alıyordu, en düşük emekli maaşı. Yalansa bir tane bana AK Partili 2002 yılında emekli olmuş üyesini getirsin, desin ki bana ‘Özgür Bey yanlış söylüyorsun, ben Tayyip Bey’in geldiği gün 1,5 asgari ücret düzeyinde emekli maaşı almıyordum’ diyen bir emekli bulsun. Bulamaz. En düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti. Şu anda 0,7 asgari ücret. Kendi asgari ücretine göre bile, bu kadar düşük asgari ücrete göre bile, kendi emeklisini ezmiş bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bu yüzden biz 30 bin liralık asgari ücreti, emeklilere de bir asgari ücret verilmesini ve bu sürecin sonucunda Türkiye’de artık yüzü gülmesi gerekenlerin yüzünün gülmesini savunuyoruz.”
TAYYİP BEY İSRAİL’İN YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ”
“Eğer Tayyip Bey iktidardaysa yüzü gülenler belli. Vallahi en son Tayyip Bey İsrail’in yüzünü güldürdü. Çok mutlular, gülüyorlar, keyifleri yerinde. Trump’un yüzü güldü, keyfi yerinde. Ama bu memlekette yüzü gülen bir emekli, bir asgari ücretli yok. Vallahi Rize’de çay üreticisinin de yüzü gülmüyor, Gaziantep'teki fıstık üreticisinin de, Edirne’deki, Trakya’daki buğday üreticisinin de Adana’daki pamuk üreticisinin de yüzü gülmüyor. Bugün esnafın yüzü gülmüyor. Bugün Trakya’da leva ile siftah yapıyorlar. Çünkü Türk parası ile gelen alışveriş yok. Siftah leva ile. ‘Sadece tepside leva var. Onun üzerine Türk parası çok nadir düşüyor buraya’ diye Ekonomi Takımımıza, ekonomi ekibimize dert yanıyor Edirne’deki, Tekirdağ’daki esnaflar. O yüzden artık vatandaşı gerçekten yüzünün gülmesi için bu ülkeye halkın iktidarının gelmesi lazım. Bu iradeyi sokakta görüyoruz. Buradan bütün umutsuzlara şunu söylüyorum, şuna kırıldığınızı biliyorum; ‘Suriye’de bir şeyler olmuş. O olandan sonra milli bayram ilan etti bunlar. Bizim çocuk yine aç’ diyorsunuz. ‘Ben yine ayın sonunu getiremiyorum’ diyorsunuz. ‘Kredi kartını döndür döndür artık döndüremiyorum’ diyorsunuz. Bunda haklısınız. Bunlar gerçekten sizin sesinizi bastırmak için Suriye yaygarası yapıyorlar. Ama gerçek ses ve haklı ses hiçbir suni gündem tarafından bastırılamaz. Bu suni gündemin karşısında Cumhuriyet Halk Partisi olarak vatandaşın gerçek gündemini konuşmaya, savunmaya devam ediyoruz. Aslan gibi bir Meclis Grubu var, Plan Bütçe’de de çarpıştılar, mücadele ettiler bütün güçleriyle. Şu anda da her bakanlıkta vatandaşın derdini tasasını konuşuyorlar. Aslan gibi bir Parti Meclisi var büyük bir mücadele veriyorlar, sürekli 81 ile gidip gidip geliyorlar. Sahadan bilgi getiriyorlar, sahaya hem selam hem sahaya Cumhuriyet Halk Partisi’nin çözüm iradesini, çözümlerini iletiyorlar. Çok güçlü bir örgütümüz var 1 milyon 500 binin üstünde, 1 milyon 600 bin yakın üyemizle ve partiye son seçimlerde gönül veren ve son yapılan anketlerde de hiç pişman etmediğimizi gördüğümüz 17,5 milyon kişi var. Ve daha 10 milyonların, 80 milyonun Cumhuriyet Halk Partisi’nden umudu var. Hep birlikte olacağız, hep birlikte başaracağız. Birileri Trump’un ve İsrail’in zaferini kendi başarısıymış gibi göstermeye çalışadursun, ki kendi Dışişleri Bakanı dünyaya anlatıyor, ‘Biz yapmadık, hiç etkimiz yok, sonunda haberimiz oldu’ diye ama içeride ‘Biz başardık, biz kazandık.’ Türkiye 13 yılı kaybeden, canlarını kaybeden, çok para kaybeden bir noktadadır. Kayıpların durması ve yerine konması, ‘Bunun var bir çaresi onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’ diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”


Haber Kaynak : UBA

ulusalbasinajansi.com web sitesinde yayınlanan haber, resim, bilgi, belge, metin, video niteliğindeki tüm yazılaı ve görsel eserler Türkiye Cumhuriyeti Yasalarına tamamen uygun olarak yayınlanmaktadır. TC 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun telif haklarına ilişkin hükümlerine ve AB Fikri Mülkiyet Hukukuna göre Ulusal Basın Ajansı'.com'un yazılı izni olmadıkça hiçbir kimse, yayıncı ve kuruluş, herhangi bir eserin tamamını veya bir kısmını yayınlayamaz, çoğaltamaz, alıntı yapamaz