Bir zamanlar bayramlar kutlanırdı Erzurum’da. Kapılarından Bayramlıklar,
bayramcılar gelir geçerdi. Kapının birinden kumaşlar, birinden halılar, bir
diğerinden sebze-meyveler, ötekinden baharatlar, birinden askerler ve hepsinden
adamlar gelir geçerdi.
Bayramlar da bayrammış o zamanlar. Dedemden-nenemden dinledim hep,
ama bende dedim ki “bayramlar aynı bayram, bayramcılar değişti.” Erzurum’u
Erzurum yapan Ticaret Merkezi oluşuydu belki de. İşte bu Merkezi, merkez
yapan hayalim de canlandırdığım Erzurum daha doğru bir değimle Erzurum’un
kapıları…
Canınız sıkılırsa bir gün çıkın Palandöken’e. İster yürüyerek ister araçla,
kayak yolundan başlayın ta... zirvelere... çıkabilirseniz çıkın Ejder’e… Bakın,
oradan aşağıda koca bir tarih taşıyan, koca bir kültürün beşiği, asırlık çınarları
olmasa bile asırlık minareleri görünen Erzurum’a… Göreceksiniz ki bekliyor sizi
yüzyıllardır ayakta duran Saat Kulesi, tabyalar, duvarlarına sinmiş Kur’an sesi ile
Ulu Camii… Kollarını semaya kaldırmış bekliyor Çifte Minareler, uyanır,
gözlerini açar diye umduğumuz Cimcime Sultan…
İstanbul Kapı’ da belki de İstanbul’dan gelen İpek Yolu kervanlarını
görürsünüz ya da Kars Kapı’dan batıya gitmek için hazırlanan deve
kervanlarını… Gürcü Kapı Gürcistan yolcularını misafir alırdı Erzurum’un
koynuna… Denizi yoktu, gemileri de Erzurum’un ama kapıları vardı tarih
kokan… Tebriz Kapı’ da hala Tebrizli görebilir mi insanlar? İran’dan geldiği
söylenen ipek halılardan var mıdır hala? Hayır, dualarını ettiler mi seyyahlar Lala
Paşa’da? Yakutiye’nin serin duvar diplerinde namaz sonrası sohbet ettiler mi
acaba? Kavak Kapıda asker görebilmek için uzun uzun beklediler mi? En az sekiz
yüz yıllık olduğu söylenen Harput kapıda ticaretlerini yaptılar mı?
Erzincan Kapıda yaptıkları uzun alış verişlerin sonunda çay içmişlerdir
mutlaka Dere Mahallesinin yukarısında olduğu söylenen Değirmen başlarında.
Boğaz’da serinlemişlerdir yaz güneşinin kavurucu sıcağında. Çıkmamışlarsa eğer
Abdurrahman Gazi Hazretlerini ziyarete, inanışa göre mutlaka yedi kere
Erzurum’a geri gelmişlerdir… ve mutlaka bir avuç su içmişlerdir orada ki
çeşmeden… Sabah ezanı ile birlikte uyanan kuşların müezzinlere eşlik ettiklerine
şahit olmuşlardır püfür püfür esen seher rüzgârında... Belki de “Dua etmeden terk
etmeyin beni” diyen şehrin manevi dinamiklerine Yasin’i Şerif okumuşlardır
orada. Şehre inince sabah çayını yudumlamışlardır sabahçı kahvelerinde,
akşamları, akıl ve gönlü yan yana koyan âşıkları dinlemişlerdir o kahvehanelerde.
Uzun, kahırlı yılların ardından bel veren Erzurum konaklarını, Taş Mağazaları,
paralelinde ki Kevelcileri, Bat Pazarını, hatta yedi kapısı dışında kapıları dokuza
tamamlayan ve gizemini koruyan Yeni kapı ve Kilise kapıyı Palandöken’den
gönül gözü ile çektikleri bir kare fotoğrafa sığdırmışlardır yüreklerinde ve Bar
oynayan Dadaşlar gibi yaslamışlardır Palandöken’e umut bulutlarını…
Taş binalar taş soğukluğunda değildir Erzurum’da. Gündüz sıcak kavurmaz
ve rahat uyursunuz serin akşamlarda. Güneş ve gölge paylaşırlar günün saatlerini.
Dar sokaklarda insanların insanlarla, insanların evlerle ilişkileri sıcaktır her
zaman, selamlarını esirgemezler birbirlerinden. Arada bir de olsa çıkarsanız
Palandöken’e ta… Tabyalardan, Dadaş Kent’e, Yenişehir’den Kazım
Karabekir’e gözlerinizle yüreğinizle bir yolculuk yapın, HER TÜRLÜ
GÜZELLİĞİN BİR FOTOĞRAF KARESİNE sığdığını göreceksiniz.
Zekiye ÇOMAKLI-1995