Tarih boyunca zenginlik hep maddi unsurlarla tanımlandı. Lakin, Japon İmparatoru’nun Suudi Kralı’nı boş ve sade bir odada ağırlaması, modern dünyaya unutulmaya yüz tutmuş bir hakikati hatırlatıyor: Gerçek zenginlik, sahip olunan eşyaların değil, ruhun derinliklerinde saklı olan değerlerin bir yansımasıdır.
Bize hep öğretildi: Mal mülk insanın gücünü gösterir. Oysa Japon kültürü, asırlardır bunun tam tersini savunuyor. Onlara göre zenginlik, sadeliğin, bilginin, şefkatin ve adaletin gölgesinde filizlenen bir erdemdir. Bir ülkenin kalkınmışlığı, saraylarının yüksekliğiyle değil, bireylerinin ahlaki ve kültürel seviyeleriyle ölçülür.
Bu sahne, aslında tarihsel bir gerilimin yansımasıdır. Doğu’nun derin felsefi geleneği ile Batı’nın kapitalist tüketim çılgınlığı arasındaki kadim mücadeleyi gözler önüne seriyor. Peki, bugünün dünyasında bu mesajın karşılığı nedir?
"Japon kültürü, değişimin rüzgârında savrulmaz.Kökleri sadelikte, disiplinde ve geleneklerinde derinleşir.
Çetin Ay"
Medeniyetin Gerçek Mirası
İçinde devasa avizeler, altın varaklı duvarlar, paha biçilemez tablolar bulunan bir odada, huzur ve bilgelik mi ağır basar, yoksa gösterişin ve boşluğun gölgesi mi? Bu soruya Japon İmparatoru, yaşam tarzıyla cevap veriyor: Bir toplumun gerçek zenginliği, sahip oldukları değil, paylaştıklarıdır.
Batı’nın ürettiği tüketim kültürü, insanı anlamdan uzaklaştırıyor. Mal biriktirmek, statü kazanmak ve daha fazlasına sahip olmak… Oysa, bu hırs girdabı, insanı yalnızlaştırıyor. Bilgiye, felsefeye, kültüre ve eşitliğe önem veren bir toplum, maddi serveti değil, manevi ve entelektüel mirası yücelten bir medeniyet inşa eder.
Bu yüzden, Japon İmparatoru’nun verdiği mesajı yalnızca iki lider arasındaki bir anekdot olarak okumak eksik kalır. Bu, çağımızın ruhunu sorgulatan bir meydan okumadır. Gerçekten zengin miyiz?
Bugün kütüphaneler boş, ama alışveriş merkezleri dolu…
Hastaneler kalabalık, ama ruhlar hasta…
Ekranlar ışıltılı, ama zihinler karanlık…
O halde, yeniden sormak gerekiyor: Biz gerçekten zengin miyiz..
Çetin Ay