2025 yılındayız. Televizyonlar “ekonomi büyüyor” diyor, ekranlarda grafikler uçuyor.
Ama çarşıda, pazarda, mutfakta bu büyümeden eser yok. Marketten çıkan vatandaş poşete değil, fişe bakıyor: “Ben ne aldım da bu kadar ödedim?” diye soruyor kendi kendine.
Evet, ekonomi bir şekilde dönüyor. Ama kimin için..
Zengin daha zengin oluyor, ortadaki eziliyor, alttakiler ise artık sesi bile çıkmadan susuyor.
Asgari ücret 17 bin lira. Açlık sınırıysa 19 bin lirayı geçmiş. Yani daha maaşı almadan eksiyle başlıyoruz aya.
Kira desen, İstanbul’da 10-12 bin liradan aşağı ev kalmadı. İnsanlar ev tutamıyor, evin değil odanın kirasını konuşur hale geldik.
Emekliler geçim derdini değil, artık yaşamayı konuşuyor.
Evlerde huzur kalmadı; geçim kaygısı yüzünden aileler sessizce dağılmaya başladı.
Bakkaldan domates alırken bile “iki tane yeter” diyen bir millet haline geldik.
Bir de borçlar var tabii…
Kredi kartı borçları 1.4 trilyon lirayı geçmiş. İnsanlar kartla kartı kapatıyor. Faizi ödemek için borç alıyor. Bu bir ekonomi politikası değil, bir hayatta kalma mücadelesi.
Dış borç 500 milyar dolara yaklaşmış. Ülke olarak borçla dönüyoruz. İthalat bağımlıyız; üretim değil tüketim odaklı yaşıyoruz. Ama hâlâ “istikrar var” deniyor.
Kimin için ..... zengin için..!
Bugün Türkiye’de servetin büyük kısmı küçük bir kesimin elinde.
Kalan milyonlar ise paylaşımın dışında tutuluyor.
Bu sistemde kazanan belli ama kaybeden hep aynı: Gariban vatandaş.
Bakın dostlar, ekonomi sadece döviz kuru ya da faiz demek değil. Ekonomi mutfaktır, pazardır, çocukların okul çantasıdır.
Ve artık çantalar boş, mideler eksik, yürekler yorgun.
Ev kiralarının, borcun, geçim derdinin bu kadar arttığı yerde;
ahlaki çöküş de kaçınılmaz olur. Çünkü değerler, açlıkla değil ama çaresizlikle aşınır.
Adalet olmadan kalkınma olmaz. Paylaşım olmadan büyüme hayaldir.
Devletin görevi sadece üretmek değil; herkese adilce dağıtmaktır. Çünkü zengin bir ülke değil, huzurlu bir millet olmak önemlidir.
Ve huzur, ancak sofradaki ekmeğin adil paylaşımıyla gelir.
2025’in sonunda ne olacağını kestirmek kolay değil. Ama şunu biliyorum:
Bu milletin sabrı sonsuz değil. Umudu da yavaş yavaş tükeniyor.
Bugün hâlâ ayağında lastik ayakkabıyla tarlaya giden insan varsa, biz kalkınmadık demektir.
Bugün hâlâ sabah kahvaltı yapamadan okula giden çocuk varsa, biz başaramadık demektir.
Ama hâlâ birbirimize el uzatabiliyorsak, hâlâ “ben değil biz” diyebiliyorsak, işte o zaman umut var demektir. Adil bölüşmek, kalkınmanın kalbidir.
Yalnız olmadığını bilmek, açlıktan daha doyurucudur.
El ele verirsek, bu vatanımız yeniden ayağa kalkar.
Saygıyla aziz milletimizi selamlıyorum
Çetin Ay

