İstanbul escort Kayseri escort Kocaeli escort Gebze escort İzmit escort Mersin escort Samsun escort Atakum escort İlkadım escort

Emine PİŞİREN


VERTİGO (1)

Çılgınlık, bana göre idare edilemeyen tutkularımızın başını çeken freni olmayan tek duygudur.


Ama Nietzsche'ye göre de bir kuralmış:

"Çılgınlık, nadiren kişiseldir ama gruplarda, partilerde, yaşlılıkta o bir kuraldır."

İnsan yaşamında bir kez de olsa arzu ettiği bir çılgınlığı yapmalı. Eh, arada bir çocukluk etmeyeceksek büyümenin  bir anlamı var mıdır?

Sahi hangimiz yaşamında bir kez  veya birkaç kez çılgınlık yapmadı ki?
Ben parmak kaldırıyorum.
" Birden fazla..."
Ama bugün sadece birini yazacağım.
İşte o gülümseten çılgınlık anılarımdan birini; sizlere doğu üflüyorum.
...

Çocukluğumda ağaca tırmanmayı çok iyi başarırdım. Adeta bir kedi gibiydim. 
Kırk yaşıma gireceğim bir gündü. Eşim, ortak arkadaşlarımızla hafta sonunda şehir dışında  mangal partisi yapmaya karar vermişlerdi. Tabi her yıl olduğu gibi kendi doğum günümü unutmuştum. Zaten çocukluğumdan beri doğum günüm hiç kutlanmamıştı ki benim.
Zaten bir tek eşim anımsatırdı bana doğduğum günü...
Evliliğimin ilk yılında eşimin sürpriz hediyesi ve pastayla kutladığı doğum günümü asla unutamam.
Neyse efendim, sevgili eşim bir gün öncesinde bana sormuştu:
" Şehir dışında arkadaşlarla piknik yapmaya ne dersin?" 
O dakika eşimin bu önerisi gönlüme hoş gelmişti. Çocuklar gibi sevinmiştim.
İş hayatı, çoluk çocuk ve okulları derken günlük yaşamın telaşlarıyla geçen zamanın yorgunluğunu atacak olmanın hevesiyle zıpladım.
" Ayy, sahi mi?"
" Sahi tabi."
Kalp atışım hızlanmıştı.
" Ama alışveriş et..."
Eşim dudağımı işaret parmağını bastırıp sözcüklerimi tamamlatmamıştı bile...
" Sen endişe etmee...Arkadaşlar hazırlıkları yaptılar bile. Biz sadece içeceklerinizi alacağız. Az sonra bizi almaya gelecekler. Haydi biz de hazırlanalım canım."
Boynuna sarılıp eşimin yanaklarına öpücükler konduruyordum.
.
Heybeliada'da piknik yapmaya karar verilmişti.
Ada vapuruna Karaköy' deki iskeleden bindiğimizde henüz öğlene iki saat vardı. Marmara'nın mavi ipekten göğsünde ilerlerken baharın o naif esintisiyle küpeşteden martıları simitle beslemiştik. Kızıl saçlarım esintinin etkisiyle denizin dalgalarına eşlik ederken; şehirden, stresten uzak olmanın o dayanılmaz hafifliğini doya doya ciğerlerime solumaktaydım.

Erkekler mangal yakma heveslerine, bayanlar da hünerlerini, yani el emeklerini sergileme ivecenliği içindeydiler. Nedense hangisine el atsam, " sen başka işe bak bu bizim işimiz," diyorlardı.
Kısacası boştaydım.
Bir işin ucundan tutamamak canımın sıkılmasına neden olmuştu.
O dakikalarda elim boştu ama aklım boşta değildi.
Akıl boşta kalınca yürek alır başı gidermiş ya bende ki de o misal...
Bakışlarım etrafı tararken fıstık çamları gözüme pek de iştah açıcı gelmişti. İçimdeki çocuk da muzurat ya birine tırmanayım, istedim. Güya piknik yaptığımız arkadaşlarıma hava atacaktım. Herkes öyle dalmıştı ki kendi haline.Yanlarından uzaklaştığını fark_etmemişlerdi.

Tam da o esnada bir fıstık çamını gözüme kestirmiştim. Hani şöyle başı şemsiye gibi göğe uzanmış ulu çamlara benzeyen türlerinden...
İşte o ağaca kimseye görünmeden tırmanma isteğim, nasıl nasıl içimi coşturuyordu bilseniz?

Görünmeden ağaca arkadan dolandım. Geniş bir gövdesi vardı. Budanmış dallarının körelmiş kısımları hem ellerimin tutunma, hem de ayaklarımın basamakları olacaktı.
Afrika şebeği gibiydim. Epey ter döktükten sonra o ağaca tırmanmıştım sonunda...  Ama ... Aması vardı işte ... O dakika başım nasıl nasıl dönmeye başlamıştı! Ah hiç sormayın!..
Midemi ise alabora olmuştu...

Devam edecek

Emine Pişiren/ Kocaeli