Yüzün oradadır. Gözlerin, kaşların, ifadelerin.
Ama içinden bir his geçer:
“Ben sadece bu muyum?”
Fizikçiler der ki: dünya üç boyutludur. Uzunluk, genişlik ve derinlik. Nesneler böyle tanımlanır. Masa, sandalye, bina… Hepsi bu ölçülere göre var olur. Ama insan, sadece ölçülebilen bir varlık değildir. İçinde görünmeyen, tartılamayan ama çok şey söyleyen bir şey vardır.
İşte o şey, seni dördüncü boyuta yaklaştırır.
Zamanla sınırlı olmayan, fiziksel sınırları aşan, sadece gözle değil kalple fark edilen bir derinliktir bu.
Dördüncü boyutun bilimsel karşılığı çoğu yerde “zaman” olarak anlatılır. Evet, bir nesnenin varlığı zaman olmadan tamamlanmaz. Ama insanın varlığı sadece zamanla tanımlanamaz. Bir an gelir, saatler durur gibi olur. Bazı cümleler, bazı duygular, bazı bakışlar zamanı ezer geçer. Çünkü insanın içinde akıp giden başka bir zaman daha vardır: farkındalık zamanı.
Kur’an-ı Kerim’de bir ayet vardır. Allah Celle Celâluhu şöyle buyurur:
“Yeryüzünde gezip de düşünenlerden olmadılar mı? Kalpleri yok muydu ki onunla anlasınlar?” (Hac, 46)
Bu ayet, bizim dinimizde düşüncenin, aklın ve kalbin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Biz biliriz ki, kalp sadece kan pompalayan bir organ değil; derin hakikatlerin sezildiği bir merkezdir. Modern bilim de artık bunu doğruluyor. Kalbin, beyinden daha güçlü elektromanyetik alana sahip olduğu ispatlandı.
Ama mesele bilimle ispat beklemek değil. Asıl mesele, insanın kendi içinden gelen sesi duymasıdır.
Ve bu ses bazen çok sade gelir.
Bazen bir sessizlikte, bazen bir yorgunluk anında…
Sana şöyle der:
“Sen bu dünyaya sadece çalışmak, tüketmek, yaşlanmak için gelmedin.”
Dördüncü boyut tam da burasıdır.
Bu dünyada kalırken, asıl ait olduğun yeri unutmamak…
Yol alırken yönünü kaybetmemek…
Ve içindeki o Allah Celle Celâluhu’dan gelen emaneti hatırlamak.
Biz Müslümanlar biliriz ki, insan sadece yaratılmış değil, aynı zamanda emanet taşır.
Kur’an’da şöyle geçer:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk; onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi.” (Ahzab, 72)
İşte bu yüzden içimiz daralır bazen.
Dünya her şeyi verse de yetmez.
Çünkü ruh, geldiği yeri özler.
Ve Allah Celle Celâluhu’nun sana verdiği o ruh, seni sürekli çağırır:
“Dön. Kendine dön. Rabbine dön.”
Zihin hesap yapar. Kalp dua eder.
Zihin tereddüt eder. Kalp teslim olur.
Zihin dışarıya bakar. Kalp yukarıya.
Bugün dördüncü boyutu anlamak için belki laboratuvara değil, secdeye inmek gerekir.
Belki saatleri değil, iç sessizliğimizi dinlemek gerekir.
Çünkü asıl bilgi, sadece okumakla değil; hatırlamakla gelir.
Ve bazen, insan sadece hatırlamakla yol bulur.
Saygıyla
Çetin Ay