Ama bu bir eksiklik değil sadece.
Toplumun iliklerine kadar işlemiş, görünmeyen ama herkesi yaralayan bir iç bozulmadır.
Anne olmuş ama sevgisi yok…
Baba olmuş ama omuz olmamış…
Kardeş diyor ama gözü arkada…
Komşu olmuş ama selamı saklamış…
Ve en tehlikelisi:
Siyasetçi olmuş ama halkı terk etmiş!
Ham kalan insan; sevemez.
Dinleyemez. Anlayamaz.
Ama en kötüsü: Yönetemez.
Bugün sadece bireyler değil, kurumlar da ham.
Bir bakanlık halkı duymuyorsa…
Bir lider kendini alkışlatıyorsa ama milleti unuttuysa…
Bir adalet sistemi güçlüye yanaşıyor, mazlumu görmüyorsa…
İşte orada bir değil, bin karakter ham kalmıştır.
Ham karakter;
Yük almaz ama pay ister,
Sorumluluk bilmez ama yetki arar,
Merhamet tanımaz ama sevgi bekler.
Ve böyle bir toplumda, çocuk da büyüyemez; umut da.
Çünkü ham insanlar, olgun düşünceleri taşlayarak yaşar.
Bu yazı bir sitem değil, bir çağrıdır:
Artık “olmuş gibi” görünmeyi bırakma zamanı.
Gerçek olmak, gerçek emek ister.
Gerçek liderlik, milletin yükünü terle taşımakla olur.
Unutmayalım:
Ham kalan her şey ya acıtır, ya da çürütür.
Milletimizin ne acıya, ne de çürümeye tahammülü kalmadı.
Zaman; pişme, pişirme ve derinleşme zamanıdır.