Bu soru biyolojiden çok, toplumun bugünkü ruh halini anlatıyor.
Bölünerek çoğalıyoruz. Ama bu çoğalma, bizi çoğaltmıyor. Parçalara ayrılıyoruz. Birlikten uzaklaşıyoruz. Anlamdan kopuyoruz.
Yanlışları öyle güzel anlatıyoruz ki, bazen doğrular sönük kalıyor.
Manzum sözlerle süslenen her şey hakikat sanılıyor. Alkışlarla beslenen her fikir değer kazanıyor.
Ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz önemli olmuş artık.
Aromatik gıdalar gibi…
Dışı parlak, kokusu cezbedici ama içi katkı dolu.
Bugün birçok düşünce de böyle sunuluyor.
Ambalaj güzel ama içi boş.
Peki, bu “kokulu ama köksüz” fikirleri nimet gibi sunanlara ne diyeceğiz?
Her şeyin parlatıldığı, her yanlışın alkışlandığı bir zamanda, sessizlikle büyüyen doğruların sesi duyulmuyor.
Gerçeğin sesi, artık arka planda kalıyor.
Çünkü biz, bağıranı haklı, parlayanı değerli zannetmeye başladık.
Aromatik bir çağdayız.
Tat var ama lezzet yok.
Söz çok ama derinlik az.
Her şey hızlı, her şey yüzeysel…
Ve biz, her gün biraz daha bölünüyoruz.
Sosyal medyada, fikirlerde, duygularda…
Ama sanmayın ki bu bir büyüme; bu, yavaş ama sessiz bir çözülme.
O yüzden sormalıyız:
Aromatik gıdaların nimet olmadığını nasıl anlatacağız?
Süslenmiş yalanların, sahici doğruların yerini almasına daha ne kadar sessiz kalacağız?
Eğer bu soruları kendimize sormazsak, bir gün cevaplar başkalarının dilinde şekillenir.
Ve milletin kaderi, kendi hakikatini unuttuğu yerde başkalarının algısıyla yazılır.
Aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum
Çetin Ay
Uluslararası İş İnsanı,